“Ölümlü düzlemde yürümeyeli gerçektende çok uzun zaman olmuş. Yaratılarıma ve sonradan gelmiş olanlara baktığım zaman garip bir çelişkiye düşmüş olduklarını görüyorum. Hala bana kendini adayan binlerce insanın sesini duyuyorum, ama yakarışların her birinde farklı isimlerle anılıyorum. Kimilerine göre Fenuerna oluyorum hoşgörü ve dürüstlük tanrıçası, kimilerine göre ise Armand, açgözlülük ve hırs tanrısı. Hatta bazen işi iyice abartıp Ehiorena olduğumdan bahsediyorlar, şehvet ve eğlence ile hiç ilgimin olmamasına rağmen. Oysa ben tüm bahsedilenlerden hiçbiriyim ve aynı zamanda hepsiyim. Ben yaratıcıyım. Her şeyin yaratıcısı, tek olan.”
Yaratıcıyı iyi yada kötü gibi sınıflara ayırmak, ona farklı özelliklere bağlı olarak çeşitli isimler vermek ne derece doğrudur bilinmez. Gözardı edemeyeceğimiz tek şey, yaratıcının varolan ironik şizofrenisidir. Tıpkı yaratılarında da olduğu gibi. Hiç kimsede -yaratıcının kendiside dahil- saf iyi yada saf kötü gibi bir karakter yapısının var olması mümkün değildir. Grimshlerin -yanlış yaratılanların- tamamen kötü mizaçlı olduklarını kimse iddia edemez. Her ne kadar saldırgan olsalarda, vahşi olsalarda, çok kez dost canlısı olduklarını ispatlamışlardır. Tüm yaşayanlar kalplerinde saf doğallıkla dünyaya gelirler. Yaşam şartları ve tercih ettikleri seçimlerle karakterleri yoğurulur. Hiçbir zaman tamamiyle uç noktalara kaymalar olmaz. Sınıra çok yaklaşmış olsalar dahi içlerinde bir çelişki vardır. Zaten bahsedilen şizofrenin kaynağıda bu çelişkidir.
Tanrı söz konusu olduğunda bu şizofreninin boyutu tamamen uç noktalara ulaşmaktadır. Zaten dünya üzerindeki çeşitliliği sağlayanda yaratıcının bir birini sürekli olarak takip etmeyen hareketleri ve değişken yapısıdır. Aynı zamanda bir çok tanrının varlığına inanılmasının nedeni de bu çeşitlilik ve değişken yapıdır. Doğayı seven onda huzur bulan bir canlı doğa tanrıçası olarak nitelendirdiği Ehlona’ya bağlılığını sunar. Aynı zamanda ışığı getiren Serinion dan da dualarını esrigemez.
Zak Thorin
Bilgelik Tanrısı
“Yaşamın bir kaos olduğu savını kabul ettiğimizde, yaşanan herşey daha mantıklı görünmeye başlıyor. Bu kaosu oluşturan da, hayatın kontrol altında tutulamayan, kendi gelişim sürecini yaşayan ve sadece kendisine bağımlı bir olgu oluşudur. Bahsedilen kaderclik değil, kaosun kendisidir.
Zaman zaman ait ol(a)mama hissine kapılmanızda bu nedendir. Kısa bir süre durup geçmişimizi taradığımızda, kahramanlarımızın ne kadar da çabuk değişmekte olduğunu görebilirsiniz. Aslında her değişim noktasında karşımızda birkaç seçenek vardır. Ya hayata yön veren rüzgarlara kendimizi bırakırız, ya o rüzgarları yönetmeye çalışırız, yada rüzgarlarla savaşmayı bırakıp yere ayaklarımızı basar ve bir çoğumuzda olduğu gibi olağan hayatı yaşamaya başlarız. Sisteme uymak zorundayız, yada sistem bizi kendine uydurmak için karşımıza birçok süpriz çıkaracaktır. Bu nedendir ki hayalcilerin hayatları …”
İlk hissettiği, vucuduna giren hancerin ne kadar soguk olduğuydu. Yoksa sicakmiydi… titriyordu. Algilariyla bogusurken bir an bitiremediği “Anerka’ya mektuplar” adlı kitabının sonu gozünün önüne geldi. Tam böyle bir son hayal etmişti aslında, ama bu sondan kimseyede bahsetmemişti. Bu kadar da çabuk beklemiyordu. Bir göz kırpması süresinde aradığı bütün cevaplara ulaşmıştı, ölümle beraber. Bir tek soru kalmıştı cevapsız kalan “Neden?”.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.