Bu hafta, aslında en az iki hafta önce burada olması gereken bir röportajla karşınızdayız. Neden?
Çünkü sürprizlerle doluyuz, okurumuzu şaşırtmayı seviyoruz! Yalan tabii ki, bir haftaya varan elektrik kesintileri, bir takım krizler, yirmi milyon ayrı sorun falan derken böyle oldu. Bir daha röportaj spoiler’ı verirken “İnşallah bir ara sizlerle!” yazmayı düşünüyorum. Neyse, konuya dönecek olursak: Bu hafta İlkay Alikaya ile birlikteyiz! İlkay kim? Koleksiyoner, cosplayer, old school geek, aynı zamanda dünyanın en sabırlı, iyi niyetli ve tatlı insanlarından biri olması ihtimali çok yüksek. Kendisini tanıyan çok zaten, Türkiye’de geek olup duymayan, tanımayan kaldıysa da lafı ona bırakalım ki tanımış olsun.
Hayatımda gördüğüm en geniş figür koleksiyonuna sahipsin, nasıl başladın figür toplamaya?
Her zaman olduğu gibi önce teşekkür edeceğim, gerçekten böyle şeyler duymak beni mutlu ediyor. Küçükken çoğu karakter ne yazık ki ülkemize gelmiyordu, satılmıyordu. Dönemin favori oyuncakları Transformers, GI Joe ve Ninja Kaplumbağalar, hatta He-Man figürlerini alabiliyorduk fakat süper kahramanlar, özellikle Marvel karakterleri yoktu hep içimde ukde olarak kalmıştı. 2000’li yılların başında ilk başta indirime giren bir Punisher figürü ve ardından favori kahramanım Captain America’yı alarak ufak ufak toplamaya başladım. Tabii daha sonra arkadaşlarımın, sevdiklerimin desteğiyle ve çocukluğumdan kalan figürler ile birlikte 2003 yılında tam olarak koleksiyon yapma fikrini benimsedim.
Koleksiyon içinde özellikle çocukluğumdan anımsadığım ancak bugün bulamadığım, manevi değeri de oldukça yüksek, nostaljik parçalar dikkatimi çekti. Çoğumuzun çocukluğun sonlarına doğru umursamadan verdiği ya da kaybettiği, ancak sonra çok pişman olduğu figürleri saklamış olman gerçekten harika. Bilinçli bir karar mıydı yoksa ileride koleksiyonun ilk parçaları olacağını bilmeden, şans eseri gelişen bir ‘atmaya kıyamama’ durumu mu?
Çok doğru, kesinlikle çocukluğumuzun mihenk taşı denilebilecek figürler, hatta Türkiye de belki bir tek bende olan figürler var. Aslında sahiplenme duygusu çok yoğun olan biriyim. Benim olan şey en değerli ve paylaşılamazdır, kimse de kolay kolay alamaz. Bunun da etkisi var eski çocukluk figürlerimi vermemem ya da atmamamda. Ayrıca onların hepsinde yaşanmış anılar var onları benim yapan. Tabii ki araya giren ergenlik, büyüdük mü ne oldu şimdi durumunda maddi ve manevi değerleri olan kayıplar da yaşadım zamanla. Yine de saklamamda bilinçli olma kısmı ağır basıyor diyebilirim.
Peki eskiden çoğu insan için daha çok oyuncak olarak görülen figürlerin artık öncelikle dünyada ve yavaş yavaş Türkiye’de de koleksiyonerlere özel bir pazar haline gelmesi ve bunun sonuçları hakkında ne düşünüyorsun? Oluşan pazardan büyük pay almaya başlayan Hot Toys gibi firmalar ve genel olarak fırlayan fiyatlar mesela? Bana bir yandan figürlere olan ilgiyi arttırması açısından hoş gelse de, diğer yandan alınıp sergilenen figürlerin manevi değeri eskisine göre daha az gibi geliyor. Senin bu konudaki görüşün ne?
Ben aslında hala kelime olarak takılmıyorum küçükken benim oyuncaklarımdı, şimdi figürlerim oldu. Türkiye’de fiyat politikası dükkan bazında çoğu ürün için çok yüksek, ne yazık ki bu yüzden yurt dışına yönelmek durumunda kalıyoruz ama yine olan biz koleksiyonculara oluyor. Gümrük, dolar kuru, yasalar derken işimiz sürekli zorlaşıyor. Yurt dışında benim gibi geniş koleksiyona sahip insan sayısı çok fazla ama inanıyorum ki Türkiye’de olsalar hiç biri bu kadar geliştiremezdi koleksiyonlarını. Gerçekten verdiğim emek çok daha fazladır diye düşünüyorum. Benim için figür toplamak Hottoys, Sideshow veya büst, heykel gibi şeylerden çok daha keyifli. Gerek boy, gerek hareket kabiliyeti olsun, hatta sağlamlığı çok daha ön planda. Çok güzel gözüktüklerine katılıyorum fakat hiçbir şekilde içlerinde ruh olmadığını düşünüyorum. 3’75 ve 6 inch figürleri asla değişmem.
Bu biraz klişe ama ya figürlerle ilgilenen ve koleksiyoner olmak isteyen insanlar için önerilerin var
mı? Nereden başlamalı, nasıl devam etmeli, ne kadar parayı ve zamanı gözden çıkarmalılar?
Özel mesaj olarak da en çok gelen sorulardan biri bu oluyor. Klasik ama doğru olduğunu düşündüğüm bir cevabım var. İlk başta çok sabır gerektiren bir durum ve ne olursa olsun bütçemizi aşmamamız kendimizi zora sokmamamız gereken bir durum. Bu iki noktada buluşabilirsek bence aldığımız keyfin tadına varabiliriz. Bir de ayrıca çok fazla paranızın olduğunu düşünün, istediğinizi anında aldığınızı düşünün, inanın koleksiyon yapmanın zevki kalmayacaktır. Bir figürü alabilmek için para toparlamak, gelmesini beklemek ve sonunda kavuşmak onu değerli kılan asıl şeydir, para değil. Figür alırken ise ilk başta daha ulaşılabilir olan figür serileri ve sevdiği karakterler ile başlamalı. Çok daldan dala gitmemeli. Örneğin Avengers toplamaya çalışırken araya bir tane Star Wars figürü sıkıştırmamak lazım başlangıç sürecinde diye düşünüyorum. Önce bir ana dal belirlenmeli, daha sonra yan dallar ile koleksiyon güzel bir şekil alacaktır.
Çocukluk demişken figürlerden biraz uzaklaşacağım izninle. Genelde insanlar belirli bir yaşı geçince “Bizim zamanımızda her şey harikaydı, şimdi imkan çok ama ruh öldü.” diye özetlenebilecek bir ‘nostalji’ psikolojisine giriyor. Sence tek kanalda çizgi film kovalayan, Commodore’da bildiğimiz manyetik kasetten oyun yüklenmesini bekleyen, çakma Atari ve NES oyunlarının vasat grafiklerini hayal gücüyle süsleyerek dünyanın en muhteşem maceralarını yaşadığını düşünen nesille, o zaman hayal bile edilemeyecek teknolojilerin içine doğan yeni nesil ‘geek’ler arasında gerçekten böyle bir kalite farkı var mı? Bir de zamanında belki çok dile getirmediğimiz, insanlar anlamaz ya da dalga geçer diye kendi aramızda tutmayı tercih ettiğimiz hobilerin, bilgisayar oyunu delisi olmanın, FRP oynamanın bugün neredeyse popüler olduğu açık. Geek ortamını geçiyorum, zamanında “Kalk şunun başından, ne anlıyosunuz saatlerce oyun oynamaktan?” diyenlerin bugün en azından Candy Crush gibi Facebook oyunlarında kendini kaybettiğini görebiliyoruz. Bu değişimin arttırdığı geek popülasyonunda kendi adıma çok düzgün, bilgili, yetenekli insanlarla karşılaştığım kadar, elbette kendisine bir yer edinmek ve rüzgarı arkasına almak için belki de çok ilgisini çekmeyen şeylere atılan çok insan da oluyor. Bunu tatsız bir durum olarak görüp bu hobilerin ‘saf’ kalması gerektiğini düşünenlerden misin, yoksa belirli bir akımdan fayda sağlamak için o akıma dahil olanların da zamanla orada sevdiği şeylere denk gelebileceğini, hatta belki de kendini bulabileceğini, bu nedenle bunun herkes bir şans olduğunu mu hissediyorsun?
Bizim neslimiz çok şanslı bir kuşak kesinlikle tüm bu kültürel gelişimi adım adım yaşayar pratikte uygulayarak geçirdik. Bu yüzden hayal gücümüz de çok geniş kültürel bazda birikimimiz de yeterli düzeyde. Herkesin fikrine saygı duyuyor olsam da bende tam bir klasikçiyim, çocukluğuma dair anısı olan şeyleri daha çok seviyorum, topluyorum, hiçbir şekilde bu yeni bu popüler diye kendi düşünce yapımdan ödün vermiyorum. Bu hobilerimiz genelde çocukluğumuza ait, çocukken saftık ve hobilerimiz de saf kalmalı kesinlikle. Yeni koleksiyoncular örneğin, arkalarına aldıkları rüzgar kesildiğinde çoğu elindeki figürleri satmaya başlamıştır. Kalanlara da kapımız her zaman açık. Paylaşmayı, aktarmayı misyon edinmeliyiz biz eski nesil olarak.
Dönemler arasındaki farktan bahsediyorken fırsattan istifade edip bir soru için bile olsa filmlerden bahsetmek istiyorum. İkimizin de çizgi roman sevdası çocukluğumuzda bakkaldan aldığımız, aile büyüklerinin bile okuduğu siyah beyaz ‘Alfa’lara, Conan’a, hatta aslında gazetelerin yanında hediye edilen Teksas Tommiks’lere kadar uzanıyor. Yani en temel, en eski işlerden, Marvel ve DC’nin buralara geç gelen Altın Çağ maceralarından bugünlere uzanan yolu adım adım bilenlerdensin. Bugün çizgi romanların geldiği nokta, daha da önemlisi filmler hakkında ne düşünüyorsun? Bir zamanlar çekilecek dense inanmayacağımız, hayal etmesi bile zor işleri bugün sinemada üç boyutlu izlemek etkileyici aslında ama bu işler gerçekten ‘iyi’ mi? Seni tatmin ediyor mu?
Eski çizgi romanlardan aldığım keyfi yeni serilerde çok alamıyorum ne yazık ki, ama tabii ki belli başlı güzel hikayeler, beğendiğim, takip ettiğim seriler de var güncel çizgi roman olarak. Filmler bizim dönemimiz için hayaldi. Yapılan uyarlamaların çoğu eksik ya da kısıtlı bütçeyle çekildiği için tutmamış filmlerdi. Şu an için ise resmen bolluk içindeyiz. Her sene 3-4, hatta daha fazla film vizyona giriyor. Beyaz perdede kahramanları görmek kesinlikle harika modern halleri dijital efektler gayet başarılı. Ayrıca oluşturulan sinematik evrenler gerçekten muhteşem. Zaman zaman konu ya da kahramanların davranışlarını eleştiriyorum fakat çıkan işlerin çoğu başarılı. Özellikle Iron Man’in ilk filmiyle beraber büyük bir sıçrama yaptıklarını düşünüyorum. Bir de minik not, 1987 yapımı Dolph Lundgren in oynadığı He-Man filmini çok sevmeme rağmen yeni dönem filmini görmeyi çok isterim.
Efsane bir filmdi o, synthesizer’la boyut kapısı açıyorlardı yanlış hatırlamıyorsam. Dolph’u He-Man olarak görme kısmı da eklenince 80’lerin özeti gibiydi… Bu arada Son soruları çok uzattığım için hem bir an önce konuyu cosplay’e getireceğim, hem de soruyu kısa tutacağım: Cosplay konusunda da oldukça başarılısın, başlamaya nasıl karar verdin?
Hiç sıkılmadan cevapladığıma emin olabilirsin. Aslında cosplay konusunda başarılı olduğumu düşünmüyorum sadece yaşam tarzıma uygun ve sevdiğim karakterleri yapabilmek uğruna çaba sarf ediyorum diyebilirim. 2015 yılında düzenlenen GFA’ya sivil olarak giderek ve gördüklerimden etkilenerek başladım. Cosplay nedir, nasıl yapılır bilgim vardı kabaca. Comic-Con videolarını izliyordum ama Türkiye de böyle gönül vermiş bir kitlenin olduğunu bilmiyordum. Deneyebilirim dedim ve Icon etkinliğinde ilk cosplayim, The Last of Us dan Joel i yaparak başlamış oldum.
Başka bir klişe: Craft mı, hazır almak mı? Neden?
Yapabileceğim bir craft ise uğraşmayı, emek vermeyi, çevredekiler ile yardımlaşmayı seviyorum. Tabii yapamayacağım şeylerse hazır almak durumunda kalıyorum. İşin doğrusu craftını kendin yapabilmen.
Garip bir soru geliyor bu sefer, etkinliklerde oldukça sevilen bir simasın. Bu kadar çalkantılı ve ‘drama’ları seven bir topluluk içinde çoğunluğun sevdiği, saygı duyduğu, pek kimsenin hakkında söyleyecek kötü bir şeyi olmadığı (varsa da ben duymadım ve tanışmadım) bir insan olarak kalmayı, dahası bu esnada tanınırlığını da arttırmayı nasıl başardın? Gördüğüm kadarıyla bazıları için drama biraz da kolay yoldan adını duyurma yöntemi olabiliyor, senin durumunu örnek alırsak ‘popüler olmanın’ mutlaka magazine bağlı olmadığını, yapılan işlerle, karakterle, çabayla da mümkün olduğunu söyleyebiliriz sanırım. Bu daha uzun ve sabır istediğini düşündüğüm yolun zorlukları, dezavantajları neler oldu senin için?
Aslında ben genel olarak insanlarla sorun yaşamayı sevmiyorum. Olaylara pozitif yaklaşan biriyim, bunun etkisi olabilir. Drama tabirini sevmesem de kimsenin arkasından konuşmadan, sadece insanlarla doğru yaklaşım şekliyle iletişim kurmam ve daha önemlisi yaşı ne olursa olsun saygı göstermem etkili olmuş olabilir diye düşünüyorum. Ben zaten artık drama lafını duyunca ya da paylaşımlarda bunu hissedince tabiri caizse koşarak uzaklaşıyorum. Kesinlikle insanlara değer verin, kimseyi küçümsemeyin aldığınız dönüşler güzel olacaktır inanın. Bazı durumlarda sinirlerim bozuk ya da hasta olabiliyorum bir yakınımızı kaybetmiş olabilirim fakat yine de insanlara karşı güler yüz göstermek pozitif olmak hayata bakış açımı da etkiliyor ve bu iyi bir şey. Dezavantajı ise sadece etkinlikler bittiğinde olan tatlı yorgunluk.
Bitirmeden yine konudan konuya atlayıp aklımdaki son bir şeyi sormak istiyorum: Gözlemlediğim kadarıyla sosyal medyada gittikçe yükselen bir sese sahipsin. YouTube kanalı başta olmak üzere mevcut hesapların ve projelerin için gelecek planların nedir? Keyifle takip edeceğimiz daha fazla ve geniş kapsamlı içerik görecek miyiz ileride?
Sağolsun sevenler kardeşler sıkı bir şekilde takip ediyorlar ve gerçekten hepsiyle elimden geldiğince kontak kurmaya çalışıyorum. Verdikleri değere layık olmaya çalışıyorum. Çünkü sevgi kolay kazanılmıyor. Bir iki noktada emin olabilirsem Facebook üzerinde bir sayfa açmayı düşünüyorum. Bir de YouTube kanalı için bir süredir aklımda olan farklı dallardan koleksiyoncular ile minik sohbet eşliğinde videolar hazırlamak istiyorum.
Keyifli sohbetin, misafirperverliğin, sabrın ve güler yüzün için Arcane ekibi adına çok teşekkürler!
(İlkay’ın YouTube kanalı için buraya, Instagram’ı için de buraya tıklayıp takip etmenizi şiddetle öneririz.)
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.