Rogue One, genel olarak çok iyi review almış olsa da, yerden yere vuranlardan tüm serilerin en iyi filmi diyenlere kadar geniş bir spektruma yayılmış konumda. Bir Star Wars fanı olarak objektif bir yaklaşım ile Rogue One ‘i bir de biz inceleyelim dedik. Film çıkalı bir süre oldu ama, farklı perspektifler her zaman iyidir, geç olsun güç olmasın diyelim.
Sanırım bu yazıyı okuyacak herkes izlemiş olacak ama biz gene uyarımızı yapalım : Yazı eşşek gibi spoiler içeriyor olacak. Sözümüzü sakınmıyoruz.
Rogue One, genel olarak klasik SW serilerinden sıyrılan bir yapıya sahip, bu noktada biraz piyasayı yoklamışlar diyebiliriz. Bize bir ön hikaye veren, uzaya doğru akıp kaybolan sarı yazılar Rogue One ‘da yok. Ancak yıldızlardan hareketle gezegeni kareye alma başlangıcında değişikliğe gidilmemiş.
Filmin geneline baktığımızda, gerek ses/müzik gerekse görüntü olsun, alışageldiğimiz Star Wars filmlerinden çok daha karanlık, çok daha depresif bir film olmuş. Bu benim çok hoşuma gitti, geleneksel iyiye karşı kötü savaşında bir denge havası hep vardı. Rogue One ‘da tombiş yanaklı şirin Ewok’lar yok, umut kavramı işlense de karanlık o akdar baskın ki, umudun izleri varsa da film boyunca pek hissetmiyorsunuz. Davaya sağlanan umuttan ziyade, çıkılan misyonun umutsuzluğu daha baskın.
Bunun dışında önceki filmlerdeki Asilerin “iyi” ve imparatorluğun “kötü” olduğu keskin ayırım, Rogue One ‘da gittikçe bulanıklaşıyor. Cassian Andor, tam köstebeğinden bilgi alırken stormtrooper ‘ların enselemesi üzerine, önce stormtrooper’ları öldürüyor, ardından köstebeğini, yakalanırsa konuşacağı için öldürüyor. Hep asileri iyi taraf olarak görürdük, ancak davaları uğruna asilerinde ellerinin kanlı olduğu gerçeğini hatırlatmış Rogue One. Bok yoluna giden köstebeğin perspektifinden bakınca, asilerin davasına sempati duymadan ikinci bir kere düşünüyor insan.
Buna ek olarak, Asilerin kendi içinde dönen politikaya da şahit oluyoruz. Asıl istenenin Gared ‘in öldürülmesi olduğu bu misyonda gerçeklerin yardım istedikleri Jyn ‘den saklanması, asilerin de dava uğruna ne kadar rahat adam harcadıklarını gözler önüne seriyor.
Genel tasarımlara bakıldığında eski filmlere bağlı kalınmış, ancak çok başarılı bir şekilde de modernleştirilmiş. Bunun haricinde bilgisayar ekranları, Tie-fighter ‘ların hedefleme ekranları vs. konularında easter egg kaynıyor film. Öyle ki yolda yürürken, Obi-Wan ‘in 4. filmde ( Eski üçlemenin ilk filmi) kolunu aldığı elemana da rastlıyoruz. Film tam bir easter egg şenliği olmuş.
Açıkçası ilk trailer ‘i izlediğimde, Jyn Erso ‘nun hikayesinin belirsizliği beni en heyecanlandıran şey olmuştu. Jyn ‘in önemli bir karakter olarak gri alanda durduğunu ve hikaye geliştikçe imparatorluk veya asiler safinda yerini alacagini umarak gaza gelmiştim, ancak umduğum plot-twist ‘i bu filmde bulamadım. Asiliğe yatkın ama yolu hiç çelişmediği için boşluğa düşmüş bir Jyn izledik. Asilerin davasına o kadar hızlı adapte oldu ki izlerken başım döndü diyebilirim.
Eski filmlerde gezegenlerde geçirilen vakit daha fazlaydı ve kültürü, karakteri ve coğrafyası açısından fikir verecek kadar detaylı işlenirdi. Bir Tatooine, Hoth, Alderaan, Dagobah boş yere aklımıza kazınmadı. Ilk filmin yarısını Tatooine ‘de geçirdik, Luke ‘u izlerken çiftçilerin günlük yaşamına değindik, şehire inildiğinde nasıl bir pislik yuvası olduğunu gördük. Cantina ‘da cirit atan sorunlu tipler, birbirini avlayan kelle avcıları derken Uzayın totuga ‘sı olduğu hissine kapıldık. Muson ormanları ile kaplı esrarengiz Dagobah sisteminde Luke ‘un eğitimine ortak olduk, medeniyetten uzaklaştık.
Rogue One ‘da ise 2 saat içerisinde 3 gezegen değiştiriyoruz. Jedha, Eadu ve Scarif gezegenleri arasında o kadar hızlı geçiyoruz ki, bu gezegenlerle ilgili detaylara vakıf olamıyoruz. Scarif ‘te dubai tarzı bir mekanda imparatorluk arşivine göz atıyoruz ama burada nasıl insanlar yaşar? Imparatorluk buraya nasıl gelmiş? Nasıl kurulmuş? Jedha gezegeni Kyro Kristal madenince zengin ve Death Star ‘a güç sağlamak için gerekli – eski Jedi tapınakları da buradaymış ama Jedi tapınaklarında hiç vakit geçiremedik? Kültürel özellikleri neler? Ne gibi gizemler tutuyor topraklarında? Bu konular pek önemsenmemiş ve mekanların içi doldurulmamış. Oysa ki, bugün Luke ‘u olduğu kadar, gezegenleri de tartışıyoruz. Olaylar, birazcık mekanlardan bağımsız olarak ele alınmış, bu da filmin koşuma gitmeyen bir yanı oldu.
Filmin karanlığından biraz bahsetmiştik ama, karakterlerin karanlığından bahsetmemiştik. Geride kalmış tüm episode ‘larda, her ne kadar karanlık da olsa yapılan kötü eylemler referans noktasında kalırdı. Ancak Rogue One ‘da Darth Vader ‘i kötü şöhretine uygun bir halde, bir katil olarak görüyoruz. Kese biçe geçiyor kalabalığın içerisinden ve onun gaddarlığına birinci elden şahit oluyoruz. Darth Vader ‘i bu filmle tanımış olsaydık, hiç birimiz bu kadar sempati duymazdık sanıyorum. Her ne kadar bu yalınlığa ve açıklığa hayran kalmış olsam da, çocuklarıma izletirken Rogue One ‘i en sona saklayacagim sanırım.
Tasarım açısından eskiyle modernin çok güzel bir dengesinin bulunduğunu söyleyebiliriz. Tabii ki ağırlıklı olarak – eski filmlerle direk bağı vesilesiyle – eskiye balı kalınmıi ancak Death Trooper gibi yeni karakterler çok güzel bir şekilde tasarlanmış, elde edilmek istenen karanlık atmosferi çok güzel beslemiş.
Governor Tarkin ve Prenses Leia CGI versiyonları ile bu filmde bizlerle buluşuyor. Başarılı ve detaylı bir CGI çalışması olmuş olsa da gerçekten uzaklığı anlaşılıyor. Yüzü beceremediğiniz yerde uğraşmayın arkadaş. Keşke Tarkin ve Leia ‘nın varlıkları detayların kaybolabildiği veya bu şekilde irdelenmediği bir ortamda izleyiciye sunulsaydı. Ne bileyim, hologram vasıtasıyla iletişime geçer, ses kaydı olur hatta arka plan çekim olur, ama suratı yapmayın, göstermeyin be arkadaş.
Battle of Scarif ise, bizlere o çok özlediğimiz ve yeni episode ‘larda bulamadığımız filo savaşlarını yaşattı, çok da mükemmel olmuş. Eski üçlemelerin tadını aldık bu filmde, ne Lucas ‘in yeni üçlemesinde ne de Disney ‘in yeni episode ‘larında bunu başarabilmişlerdi.
Film ise uzun süredir gördüğüm en güzel bitişlerden. Görev başarılı olmuş olsa da, umut ve başarı dolu bir hikaye değil kesinlikle. Kimse hayatını milyarda bir olasılıkların arasından sıyrılıp kahraman hayatına devam etmiyor. Bu hikaye, tam olması gerektiği gibi – bir intihar görevi. Film bittiğinde, planların çalındığına sevinemiyorsunuz bile, buruk bir üzüntü ile koltuklarınızdan kalkıyorsunuz. Çoğu holywood filminde görmeye alışık olmadığımız bir bitiş ve bana sorarsanız gerçekten olması gerektiği gibiydi ve dördüncü filme ufak bir mantık hatası ile bile olsa çok güzel başlamış oldu.
Çelişkilere gelecek olursak, Prenses Leia ‘nin cruser ‘i Darth Vader ‘in hışmından kılpayı kurtuluyor. IV. filmde ise cruser vader tarafından yakalanıyor. Vader “Planlar nerede” diye sorduğunda Prenses Leia ‘nın “Neden bahsettiğinizi anlamıyorum, bu gemi diplomatik bir görevde” diye uyarıyor ve galaktik senato’nun belirlediği sokunulmazlıkların çiğnendiğini hatırlatıyor.
Kısacası artıları ve eksileri ile çok güzel bir film olmuş. Şu ana kadar çekilmiş seri filmlerinin en iyisi demek için haksızlık olabilir, ancak kendime en yakın bulduğum film olmuş diyebilirim.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.