Hayal kırıklığı garip şey. Tabirin doğası gereği hayallerin kırılabilmesi için önce ortada bir hayal olması gerekir. Beklenti olmazsa, karşılanmayan beklentilerin doğuracağı olumsuz bir duygu da olmaz. Ancak bazen, bazı şeylerin tatsız olacağını bildiği halde insan yine de kendini üzülmekten alıkoyamıyor. Özellikle çocukluğumu ya da gençliğimi şekillendirmiş kitaplar, diziler, filmler, oyunlar için geçerli bu durum sanırım. Bethesda’nın Fallout serisine yaptıkları her seferinde, kötü olacağını bile bile beni nasıl yeniden öfkelendiriyorsa, Discovery de daha ilk trailer’dan beri “Ben olmadım!” diye bağırarak geldiği halde aynı hissi yaşamama sebep oldu.
Sözde prime timeline’da geçen Discovery’yle ilk karşılaşmam doğal olarak trailer’ı aracılığıyla olmuştu. Girer girmez “Kirk’ten on yıl önce… Enterprise’dan on yıl önce…” yazılarıyla aklımı başımdan aldı. Kirk’ten on yıl önce derken? Kirk kaptan olmadan on yıl önceyse, Enterprise (NCC-1701) o zaman Pike komutasında aktif görevde zaten? Eğer Kirk doğmadan on yıl önceyse, o zaman da Enterprise’ın ilk yolculuğundan yaklaşık 22 yıl önce oluyor? İki ihtimalde de Prime Timeline’da bu hesap tutmuyor ve dev bir Franchise’ın yeni dizisinin yapımını üstlenen insanlar ya matematik bilmiyor ya da çektikleri şeyle ilgili basit bir Google araması yapmak bile zor gelecek kadar ilgisiz şahıslar demekti bu. Tam anlamıyla ilk dakikada suratımı buruşturmayı başarmışlardı ve çok kötü bir yolda ilerlediklerine emindim. Aslında sırf bu nedenle izlemekten de kaçtım bir süre. Ancak çok sevdiğim, sık sık ziyaret ettiğimiz, Trek konusunda en az benim kadar, hatta benden de ilgili ve bilgili diyebileceğim bir arkadaşımın evinde Netflix (‘and chill’ yok, zihnininizin kirli kısımlarını yazımdan uzak tutun) kurcalarken izlemem gerektiğini söylemesiyle Discovery’yle yüzleşmek durumunda kaldım.
Yine dizi daha girişinden saçmalayarak trailer sendromunu tekrar yaşattı. Fırtına nedeniyle transporter lock sağlayamayan gemiye yerlerini göstermek için kuma büyük bir Starfleet logosu çizdiler. Evet, uzun mesafeli sensörlere ve ışınlayıcıya sahip bir gemi ve bir gezegen üstünde ona sinyal göndermeye çalışan iki kişiye ıssız adada kaybolmuş, üstünden uçak geçen kazazede muamelesi yaptılar Tabii ki Trek evreninde bazı özel gezegenlerdeki hava şartları transporter lock’a engel olabiliyor, ancak o durumlarda sorun zaten o esnada görsel temasın mümkün olmamasından, sensör verilerini ve patern iletimini de mevcut şartların bozmasından kaynaklanıyor genelde. Oysa Discovery’de o logoyu görebilecek seviyede görsel temas kurabilen uzay gemisi, onu çizenleri, onu çizmeden tespit edemiyordu. Bugünkü uydularımız bile daha güçlü görüntüleme ve lokasyon bulma teknolojilerine sahip. Takdir ettim… Üzerine herkesin birbiriyle o çağda kesinlikle olmaması gereken holografik teknoloji aracılığıyla bağlantı kurması geldi. Yalnız burada holodeck’lerdeki ya da Voyager’ın doktorundaki gibi maddeye dönüşmüş fotonik yapay zekalardan bahsetmediğimizi not düşmeliyim. Kabaca biriyle bağlantı kurmak istedikleri anda, o kişi nerede olursa olsun bağlantı isteğinde bulunan kişinin olduğu ortamda holografik görseli oluşuyor (ki bu her odada holo-projektör var demek), üzerine karşıdaki şahıs gözüne hiçbir şey takmadan ya da ortamı görebileceği hiçbir monitöre bakmadan hologramının oluştuğu ortamdaki her şeyi görüyor, üzerine oradaki eşyaları bile kullanabiliyor. Evet, Sarek gözümün önünde gidip holografik bağlantı kurduğu odadaki masanın kenarına oturdu. Sadece ‘cool’ dursun diye yapılmış bir hareket, tamamen düşüncesizce. Ya Sarek’in o sırada gerçekten bulunduğu odada, tam olarak aynı noktada, aynı boyda bir yüzey olmalı ki şans eseri yaptığı hareketin hologram olarak bulunduğu ortamda bir karşılığı olsun, ya da o hareketi yaptığı anda kıç üstü yere oturmalı.
Bir de bütün bunların üzerine güya Prime Timeline’da, Kirk öncesinde geçen bir yapımda her yerin dokunmatik, holografik panellerle dolu olması, giyilen EV suit’lerden basit kontrollere kadar her alanda inanılmaz stilize ve gelişmiş teknolojiyle karşılaşıyor olmamız, koca düğmeler ve ışıklı panellerle gemisini idare etmek zorunda kalan zavallı Kirk’e ‘uyuzluk’ olsun diye bütün bu teknolojiyi yıllar sonra vermediklerini ya da unuttuklarını düşündürüyor. Tabii diyebilirsiniz ki “2017’de çekilen bir dizide 60’ların görselini kullanacak değillerdi?”. Tabii ki kullanmayacaklardı ama bunun basit üç ayrı çözüm yolu var. Birincisi serinin Prime Timeline’da geçtiği gibi saçma bir iddiadan vazgeçmek. CBS ve Paramount’un ayrılmasının ardından yaşanan lisans sorunları zaten ortadayken, üstüne diziyi ucuza getirip az risk almak için Kelvin Timeline (yeni filmler) görsellerinin lisansına sahip Bad Robot’a dizi çektiren CBS, doğal olarak tamamen Abrams estetiğine sahip bu sonucun ‘prime’ olduğunu iddia etmekte neden ısrar ediyor? Çünkü Trek fanlarını yeni paralı kanallarına çekecek bir yalana ihtiyaçları vardı. Eğer ‘Kelvin Timeline’ deselerdi çoğu Trekkie kanala para vermezdi çünkü yeni filmleri zaten pek de sevmiyorlar. Bu nedenle elimizde Kirk’ten önce, Kirk’ten yüksek teknolojiye sahip gemilerde, Spock’ın hiç bahsetmediği üvey kardeşinin koşturduğu bir dizi var. Bir de Klingon olduğu iddia edilen birileri… Oraya daha sonra gelmeyi planlıyorum. İkinci seçenek ise daha ‘eski’, belki günümüzde uzay mekiklerinde kullanılan panellere, teknolojiye yakın bir görseli temel alıp üzerine ekleyerek onu yine modern tekniklerle sunmak. Her ne kadar Enterprise serisini ben dahil çoğu insan sevmese de haklarını vermemiz gereken tek konu, çekildiği tarihin görüntü kalitesiyle, gerçekten Kirk’ten öncesine ait olduğu hissi veren set dekorlarını akıllıca sunmasıydı. Demek ki yapılabiliyor. Ancak bu da olmaz, çünkü Trek fan’larını ‘prime timeline’ iddiasıyla oltaya takmaya çalışırken, genç izleyiciyi de çekmek için bol bol ışık, hologram, saydam ve holografik görseller gerekli. Ayağı yere basan ve dizinin iddia ettiği tarihlere uyan bir yapıyı başarıyla bugünün izleyicisine arz etmeye uğraşmak fazla meşakkatli, fazla riskli. Üçüncü seçenek ise Next Generation’dan sonrasını anlatıp, hikayeye cesurca devam etmek. Bu durumda dizilerin çekiliş tarihleriyle, içerikte anlatılan olayların tarihleri tutarlı olacağından görseller ve abartılı teknoloji rahatsız etmezdi. Üstüne başrolün Sarek’in üvey kızı olması gibi aptalca ve tamamen lüzumsuz detayları söküp atarak önceki kaptanlar veya önemli karakterler gibi kendi başına değerli, yeni bir birey olarak sunmaları daha da iyi olurdu. Bir de o yarattıkları ırka ‘Klingon’ diyerek diyerek kolaya kaçmak yerine onu yeni bir ırk olarak ekrana getirdiklerinde yaşanan bütün problemler ortadan kalkardı zaten. Ancak o da olmaz, çünkü son dönem Amerikan sineması ve televizyonunun en büyük sorunu bu örnekte de devam ediyor: Yaratmaktan korkmak. Yeni bir şey sunmak yerine zaten zamanında tutmuş yapımların reboot ya da prequel’larını yapmak. Bu da aynı durum. Kirk biliniyor, bir de yeni reboot’u gelmişti, o nedenle Kirk’ten öncesi demek, TNG’den devam etmekten kolay. Yeni bir ırkı sevdirmeye, derin ve detaylı bir toplum olarak ortaya koymaya uğraşmak yerine bin yıl öncenin ‘kötüsü’ Klingon’u kurcalayıp adına yaratıcılık demek daha az zeka gerektiriyor. Tamamı çakma ve bin kere tekrarlanmış, cesur olmaktan uzak ‘liberal’ sloganlar üzerinden mesaj vermeye odaklı bir yapımda çeşitlilik adına siyahi kadın başrol (sanki çok daha cesur hareketleri Trek franchise’ı çok daha riskli zamanlarda yapmamış gibi) koyarken, onu tanıdık, bildik ve o evrende sözü geçen bir erkek karakter olan Sarek’e sırtını dayayarak kurgulamak, aynı karakteri alıp kendi başına, bir yerlere yaslamadan etkileyici ve saygın yazmaya uğraşmaktan daha kolay.
Şu ‘liberal propaganda’ meselesi de oldukça acıklı. Trek her zaman sosyal ve siyasi konularda zamanının ötesinde olmayı başarmış, insanların çizgilerini zorlamış bir franchise zaten. Roddenberry’nin ‘sınırsız, dinsiz, savaşsız, eşitlikçi bir gelecek’ hayali üzerine altmışlarda kurgulamaya başladığı bu evrenin ekrandaki yansıması da hep cesur oldu. Söylenmesi zor, yapılması daha zor şeyleri insanların gözünün önüne taşıdılar. TOS zamanında yokluk içinde yaşayan bir çocukken ekranda Uhura’yı, başrolleri paylaşan siyahi bir kadını görmenin hayatına nasıl yön verdiğini söyleyen Whoopi Goldberg’ün daha sonra sırf bu nedenle Next Generation’da oynamak istemesinden, İkinci Dünya Savaşı’nın önyargıları henüz ortadan kalkmadan, ailesiyle internment camp’e kapatılmış gay bir Asyalı aktörün o köprüye yerleşmesine kadar o komik, yayınlandığında sevilmemiş ilk seri bile günahları kadar cesaretiyle de çok şeyi etkiledi. Next Generation ise başlı başına bugün halla dillendirilmesinden korkulan çok şeyi korkmadan, defalarca ekrana taşımasıyla ünlü. Picard’ın ekibi androjen bir toplumla karşılaşıp orada kendini kadın ya da erkek olarak görenlerin dışlandığı, hatta zorla ‘tedaviye’ alındığını öğrendiği sırada Riker’ın kendini kadın olarak gören androjen bir bireye aşık olması, onun için savaşmaya çalışması başlı başına iyi yerleştirilmiş, iyi yazılmış bir LGBT hakları bölümüydü. Gelişmiş ülkelerin halklarının bile hala gay’lerin evlilik hakları için birbirine girdiği bir çağdayız ve yirmi küsur sene önce o dizi ‘denizci playboy’ karakterini kendisini kadın hisseden cinsiyetsiz bir bireye aşık etti, seviştirdi, üstüne hakları için risk aldığı bir senaryo sundu. Discovery ise mesajlarını sembolik anlatımlarla, detaylı senaryolara yaymak yerine aceleyle her yere sıkıştırıp, adeta yüzüne tükürerek verip, kalitesini zemine gömüyor. Modern liberalin sabırsız, derdini doğru düzgün anlatıp sağlam temellere dayanan argümanlar sunmaktan aciz, en çok bağıran olup çevresindeki herkesi suçlayarak haklı olduğu konularda bile iticiliğiyle karşısındakini dinlemekten soğutan tavrı koca bir diziye yayılmış resmen. Sevebileceğim detaylar var aslında, köprü subaylarından birinin ‘yenmek için çiftliklerde yetiştirilen’ bir ırktan olması örneğin. Fena bir fikir değil ancak o subayın korkak bir komedi unsuru olarak değerlendirilmesi ve konuyu sabırla, uzun vadeye yayarak işlemek yerine ilk bölümlerden bir iki cümleye sıkıştırıp, “ALIN MESAJI, ŞİMDİ BOL AKSİYONLU GEREKSİZ SAVAŞ! ÇÜNKÜ İZLEMENİZ LAZIM!” diye haykırır gibi ekrana sıçratılması tamamen etkiyi bozuyor. Onun dışında bir nevi ‘anti-militarist’ mesaj vereceğiz derken, ana karakterin Federasyon ve Starfleet gibi zaten askeri olmaktan uzak durmak adına elinden geleni yapan organizasyonları kötüleme çabası garip. Bir de bunu ‘ilk ateşi açmama’ kuralı üzerinden yapıp, ilk atışı yapmak istemeyen sorumlu subayına saldırdıktan sonra bunun için onu yargılayan, son derece çiğ bir sembolizmle ‘yüzü karanlıkta bırakılmış’ (Fleet’e elektrik faturası çok gelmiş herhalde) askeri hakimlere atarlanarak, o organizasyonların onu hayal kırıklığına uğrattığı iddiasıyla taçlandırması ayrı bir güzellik. Asla ilk ateş açan taraf olmama kuralına sahip ‘çok berbat’ bir organizasyon, ne yapmak istediklerini tahmin ediyor olsan bile emin olamayacağın bir diğer tarafa durduk yere elindeki bütün silahları sallasın diye ısrar ediyorsun, bunu istemediği için gayet diplomatik ve iyi niyetli davranan kaptanına saldırıyorsun, üstüne de suratları karartılmış hakimlerden ceza aldın diye senin düzen karşıtı, anti-militarist bir karakter olduğunu düşünüp tarafını tutmamızı bekliyorsun? Hayır… Kusura bakma ama kötüsün, kötü niyetlisin, ateş açmaya fazla meraklısın, saldırgansın ve aptalsın. Mesajın da hiçbir yere varmıyor, üzgünüm. Hatta bütün mesajlarınız çiğ, daha önceki serilerde alınan risklerin aksine söylediğiniz her şey zaten söyleyeni belirli bir taraf için popüler yapan, beylik söylemler ve altlarını da dolduramıyorsunuz. Ayrıca son olarak “Klingon’ları değiştirdik çünkü Trump’ı da başkan yapan, zenofobik, içine kapanırken saldırganlaşan Amerika’yı temsil ediyorlar.” rezilliği var ki evlere şenlik.
Son yazdığım cümle gerçekten yapımcıların iddiasının kaba bir özeti. Biraz daha süslü hali röportajlarında bulunabilir ama dedikleri şey bu. Sebebi de Star Trek’in her zaman dönem siyasetini konu almasıymış. Evet, Klingon’lar zamanında komünist bloğu temsil ediyordu. Evet, yaklaşık olarak Sovyetler ve Çin üzerinden modellenmişlerdi. Soğuk Savaş’ın bitişinin ardından ise Klingon’lar yavaş yavaş iki tarafın birbirini tanıyıp kültürlerine saygı duymayı öğrenmeye başladığı yeni bir barış dönemine yöneldi sonraki serilerde. Bunların hepsi doğru. Ancak “Kligon’lar Amerika, Federasyon da dünyanın geri kalanı!” gibi bir yaklaşım zaten başlı başına zayıf. Madem derdiniz bu, DS9’da olduğu gibi risk alıp Federasyon’un ‘karanlık’ yönlerini vurgulayarak aynı hikayeyi daha zorlu ve detaylı bir altyapıda inceleyebilirdiniz. Ancak bu daha önce bahsettiğim konularda olduğu gibi ‘zor’. Altmışlarda karikatürize bir kötü adam üzerinden siyasi dokunuşlar yapmak affedilebilirdi ama o dönem Roddenberry için bile seksenlerde bitti ve filmlerden TNG’ye çok daha zengin kültürlerle, gri alanlarla hikaye anlatmaya başladı. Siz bu senede tutup o karakterleri yaratan adamın elli sene önce bıraktığı yöntemlerle, hatta onu da abartarak, Klingon’ları iyice ‘çirkin’ (ki liberal mesajlar verme derdinde bir yapımın, eleştirdiği şeyin dış görünüşünü insan algısına göre daha grotesk hale getirerek ‘kötü’ imajı yaratma çabası başlı başına ironik), saldırgan, abartılı ve tek yönlü hale getirerek bize “Amerika çok kötü, Trump kaka.” diye bin yıllık kıraathane siyaseti mesajıyla geliyorsunuz. Tebrik ederim. Bıraksanız biz dünyanın geri kalanı olarak kendi kendimize de aynı geyiği yapıyorduk zaten. Ne yeni, ne cesur, ne de derin.
Grotesk demişken, işin ‘bilim’ yönü de ayrı sorun ama artık yazı çok uzadığı için kabaca bahsedip geçeceğim. Evet Trek her zaman bilimsel veriler açısından ya da mühendislik bağlamında ‘muhteşem’ olmadı. Ancak Nimoy’un NASA tarafından konuşmacı olarak davet edilebildiği noktaya ulaşması, muhtemel ilk dokunmatik pad’leri altmışlarda göstermesi, Alcubierre drive’ı unutulmaya yüz tutacak bir hipotezken alıp tekrar bilim insanlarının merakını uyandıracak noktaya taşıması ve benzeri yüzlerce geleceğe yön verebilecek bilimsel ve teknolojik kurguyu da sundu. Ki bilim kurgunun tanımının bir parçası da bu zaten. Aya yolculuktan denizaltılara Jules Verne’den beri bilimsel temelleri alıp, üzerine hayal gücünü ekleyerek geleceğin bilim insanlarına yön veren, zaman zaman belki de tarihi değiştiren bir şey iyi bilim kurgu. Star Trek de zaman zaman ıskalayıp, zaman zaman tam on ikiden vurmasıyla bu görevin önemli bir ucundan tuttu. Fakat Discovery Klingon’larının o gemileri nedir? O nasıl grotesk, nasıl saçma bir Negh’Var(ımsı)? Onlar nasıl iç dizaynlar, nasıl abartılı setler? Bu durum sadece özel bir ‘kutsal’ gemi için söz konusu olsa anlardım ancak ardından gelen bütün gemiler de benzer hatlara sahip. Bunlar kültürleri tamamen sadelik, ruhaniyet, çatışmaya hazır olmak, basit ama etkili olabilmek üzerine kurulu, neredeyse ‘Sparta’ ekolünden bir toplum mu, yoksa altını bol bulmuş kıçına süren Hollywood modeli Mısır firavunları mı? O gemiler olabilecek en hızlı şekilde üretilmiş, en etkili, güçlü, sağlam savaş gemileri mi, yoksa Giger kabuslarını çizip eskizleri Klingon İmparatorluğu’na hediye etti de onlar gemi tasarımı sanıp inşaata mı girişti? Hem çatışmada efektif olabilmek adına, hem de kaynak ve zaman tüketimi adına hayatımda gördüğüm en aptalca tasarımlar. Sadece ‘korkutucu ve kötü’ olsun diye yapılmış oldukları açık. Gri alanları yok dizinin, tasarımda bile yok. Karikatür siyah ve beyazlar var, gemileri bile öyle.
Klingon’ların tasarımlarına gelecek olursak, onlar da basitçe Roddenberry’nin açıkladığı gibi TOS zamanında parasızlıktan tasarlandığı gibi yapılamamış, bütçe ve makyaj imkanlarının yetersizliği nedeniyle aklındaki haline getirilememiş, ancak yüksek bütçeli filmlerin gelişiyle son formuna ulaşmış karakterlerdi. Hoş, Enterprise bu durumu evren içinde açıklamak adına benim çok da sevmediğim bir genetik sebep ortaya sürmüş olsa da, aslında işin özü basit. DS9’da geçmişe dönüp insana benzeyen Klingon’ları gördüklerinde Worf’un dediği gibi: “Bu konudan bahsetmeyi sevmiyoruz…”. Açıklamaya gerek yok. Klingon’lar her zaman filmlerdeki ve sonrasında gelen serilerdeki gibiydi, öyle olmalıydı. Bütçe yetmedi, sonra toparlandı ve bildiğimiz hale geldi. Bundan ibaret. Peki Discovery’deki halleri niye? Her ne kadar yine değiştirilmiş olsa da ve o hallerini pek sevmesem de Kelvin Timeline’da bile Klingon’a benziyorlardı, bu nedenle açıklama kesinlikle lisansla alakalı da olamaz. Demek ki dediğim kadar aptalca, kötü adamlar kötü görünsün, ürkütücü, yabancı olsun diye yapılmış bir şey bu. Zenofobik Trump amerikası çok harcama yapan, fazla süslü ama çok çirkin olmalı ki aptal izleyici iyiyi kötüyü ayırıp, bağıra bağıra gelen saçma sapan, bariz mesajı algılayabilsin. Unutmadan: Biliyorum ki özellikle bu konuda çoğu insan “Alt tarafı fantastik bir ırk, öyle de görünür, böyle de, niye bu kadar takıyorsunuz? İşsiz misiniz?” diye de düşünüyor. Elbette işsiziz o ayrı konu ama aslında durumu anlamak çok kolay. Sevdiğiniz başka bir fantastik yapımı ele alın, eminim vardır. Trek’le ilgilenmiyor olsanız bile Orta Dünya’yı seviyor olma ihtimaliniz olabilir. Yeni bir Yüzüklerin Efendisi çekildiğini ve elf’lerin normal kulaklı, kel, boynuzları olan bir ırk olarak ekrana verildiğini hayal edin. “İyi de neden?” diye sorarsınız sanırım. Mutsuz olup saatlerce bundan dert yanma ihtimaliniz yüksek ve haklı da olursunuz, çünkü aptalca. Evet o tür yok, evet birileri çıkıp “Olmayan şey abi sonuçta nasıl isterlerse yaparlar, amma taktın?” diyebilir de size ama yine de haklı olursunuz. Çünkü seneler boyunca oturmuş bir görsel, bir tasvir, bir imaj varsa bunu birilerinin kafasına göre kökten değiştirmesi saçma ve rahatsız edici durabilir. Hele bir de çok basit, çiğ bir mesaj uğrunaysa bu. Klingon’lar da 50 yaşında bir tür ve 30 senedir, binlerce defa onları gördüğümüz belirli bir form, bir tavır, bir imaj vardı. Üzgünüm ama son derece detaylı ve vurguları önemli (Japon ve Çin dilleri temel alınmış muhtemelen) bir dili yeni öğreniyor ya da unutmuş gibi tane tane, vurgusuz, ruhsuz konuşan, ‘efsanevi liderleri’ ölürken karizmatik durmak bir yana, can veren bir patates kafaya benzeyen (adeta Hierarchy), aşırı süslü, grotesk, abartılı gemilere lüzumsuz zaman ve kaynak harcayan o şeyler Klingon değil ve size önemsiz gelen bu mesele beni üzüyor. Gerçek bu.

Bunun konuyla doğrudan alakası yok ama Trek bize gösteriyor ki ‘mantık’ kedi sevmeyi gerektiriyor. Benim de bitirirken mesajım bu olsun.
Artık lafı daha da uzatmamak adına toparlıyorum: Trek seven insanlar için bu dizi tamamen hayal kırıklığı olmaya aday. Bence denemeyin bile, keşfedilecek bir şey yok. Netflix üyeliğiniz varsa izleyecek çok daha güzel bir sürü şey bulabilirsiniz. Fakat Trek konusunda fazla bilgisi olmayan ya da yeni başlayan biriyseniz ve herhangi bir modern bilim kurgu dizisi gibi, tamamen açık bir kafayla izleyecekseniz sizin için yorum yapma şansım olamaz. Maalesef o kadar objektif bakabileceğim bir franchise değil. Sevebilirsiniz, sevmeyebilirsiniz, bu yazıyı okuduysanız ve anlattığım çoğu detay bir şey ifade etmediyse deneyip kendi kararınızı verin. Belki de üzerinde Star Trek yazmasa o kadar kötü değildir, şans vermeye değer. Gerçekten durduğum noktadan bakınca bunu bilemiyorum. Markanın bir şeyler ifade ettiği eskiler ise uzak dursun. Son yıllarda bizim için nostaljik olan çok şey defalarca delik deşik edildi, bir kere daha canımızı yakmaya gerek yok.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.