Bu yazının ciddi olma ihtimali tabii ki yok; o nedenle doğrudan konuya dalmayı, hatta sonucu başta verip girişi sona yerleştirmeyi seçiyorum.
Sonuç; herkesin okuyabileceği ama benim gibilerin Türkçesini okurken zorlanabileceği bir kitap ‘Toplumlar Nasıl Anımsar?’. Sonuçta profesyonel çevirmenlik yapmıyorum elbette, ama okuyabiliyorsanız İngilizcesini okumanızı tavsiye ederim; çünkü Paul amcanın cümleleri öyle kolay çevrilebilir cinsten değil gerçekten. Kendisi, İngiliz ve sosyo-antropolog, dolayısıyla işi gücü düşünüp yorumlamak olunca, bir paragraflık cümleler yazmış adamcağız, kolay olmayıversin çevirisi de.
Kitabın konusu kısaca ritüeller üzerinden toplumsal belleğin incelenmesi. Toplumsal bellek konusu eğlenceli bir konu aslında, hatta bu kitap 89’da yazılmış olmasına karşın hala da güncelliğini koruyor. Zaten herkes bilir ki 90’ların teorileri hala geçerliliğini koruduğu gibi, üzerinde de halen düşünülüp tartışılır (maalesef sosyal bilimlerin ilerleyişi biraz yavaştır; herkes hergün yeni bir felsefe yaratmıyor malum).
Kitabın bir diğer amacı ise tarihsel yaklaşmamak konuya, o yüzden ‘anımsama’ eylemini merkezine alıp, bedenin anımsamadaki rolünün zaman-mekan kavramlarını aştığını iddia etmeye çalışıyor Paul Connerton; dedim ya, bunu da ritüeller üzerinden yapıyor. Böyle anlatınca sıkıcı gibi geldi ama aslında değil, çünkü Paul amcanın bu teorisine verdiği örnekleri okumak pek zevkli, genelde Hitler zamanından örnekler vermekle birlikte (ki buralar kesinlikle okunmalı diye düşünüyorum, hele şu zamanlarda), günümüzden (yani 80’lerden), dinlerden vs. örnekler de vermekte bol bol.
Peki Paul amca bu kitabından sonra senelerce durmuş mu? Tabii ki hayır; dedik ya derdi zaten zaman-mekan sınırlamalarını aşarak bir toplumsal kültür okuması, dolayısıyla bu kitabın sonu diğer kitabın başı gibi: ‘Modernite Nasıl Unutur?’.. Ve böylece günümüz gerçeklerine dönüyoruz bir bakıma, modernite (avant-garde ya da postmodernizm hangisini alırsanız alın) ve peşi sıra taşıdığı her yapı taşı aslında unutturmak üzerinden kendini tanımlar. O halde’nasıl unuttuğumuz’, ‘nasıl hatırladığımız’ kadar önemli ve kritiktir diyor ve yazıyı bu başlangıçla bitiyorum.
1 Comment
Ersun Guven
21 Ağustos 2017 at 15:38Peki çeviri’ye notumuz nedir? Çünkü anladığım kadarıyla, çeviri kalitesi ile kitabın verdikleri birinci dereceden bağlantılı. Ülkemizdeki çeviri kalitesini – özellikle niş yayınlarda – göz önüne aldığımızda bu soruyu sormak gerekir sanıyorum.