Yıl 2010.
Korg, analog trendinin yükselmekte olduğu zamanlarda, bütün müzik firmaları ürün portföylerini analog ‘a çevirmeye çalışırken Korg, ilginç bir ürün ile piyasaya çıktı. Monotron adlı bu küçük dev, benim olduğu kadar, bir çok müzisyenin aklını başından aldı.
2 adet AA pille çalışan, Single LFO, VCO ve VCF devresiyle ve 2 modla çalışan oldukça basit ve sigara pakedi büyüklüğünde olan bu alet neredeyse elimden düşmüyordu, abuk sabuk yerlerde çıkartıp, kulaklığı takıp, yaratıcılığınızı konuşturabiliyordunuz. Basit bir ribbon klavye ile arayüz tecrübesini akıl almaz ölçüde değiştirmişti Korg. Sampler ‘iniza takıp 5 dakikada müthis kompozisyonlar çıkartabiliyordunuz. Halen çıkartır çıkır çıkır oynarım kendisiyle.
Daha sonra analog efekli versiyonları Monotron Delay, Reverb gibi versiyonları da çıktı, efektler çok iyi yapılamadı ve çok iyi olmadı, ancak monotron popülaritesini korudu. Bu sıralar korg, bu çok tutan aleti bir adım öteye taşımaya karar verdi ve meşhur Electribe ‘inin konseptini Monotron ile birleştirdi, sequencer ekledi, ortaya pille çalışan portatif bir music box çıkardı. Korg ‘un arayüzleri ve kullanım kolaylığı bakımından çok başarılı, ancak music box ‘lara gelince Korg ‘u her zaman doyuruculuk noktasında hep sınırlı bulmuşumdur, bir noktada daha fazlasını yapamayacağınızı farkedebilirdiniz. Ancak ufacık bu alet serisiyle yıllar yılı şekillenmiş ve içime işlemiş bu algı ve yargım darmadağın oldu desem yeridir.
Portatif çılgınlığı başlamıştı, Korg mono serisinin yerini Volga serisine bırakarak portatif synth ve sampler ‘da yepyeni bir yol izledi, ancak bu farklı bir yazının konusu.
Mono serisinin patlama yaptığı sıralarda, Korg her sene Monomania contest yapmaya başladı. Monotron kompozisyon açısından sınırlı bir aletti, bu nedenle 2010 Monomania contest, daha çok ses dizayni üzerine yoğunlaştı. Takip etmesi çok da sevimli değildi açıkçası, tamam aletleri kullanması güzeldi de, ciuv ciuv sesleri dinlemek de bir noktada insana kafayı yedirtiyordu. 2011 yılında Monotribe çıktı, step sequencer ‘i ile güzel line ve loop’lar hazırlayıp ufak kompozisyonlar yapılmasına izin veriyordu. O sene Monomania, sadece Monotribe kullanarak yapılan kompozisyonlara da açıldı. Monotribe Müzik Kategorisinde yalnızca Monotribe kullanmaya izin vardı, suportif herhangi bir alet diskalifiye sebebiydi. Sadece ufak tefek miksaja ve delay, reverb, compressor gibi basic efektlerin sınırlı kullanımına izin vardı. Şarkının entonasyonunu, kompozisyonunu değiştirecek herhangi bir hareket kesinlikle yasaktı.
O yılın kazananı, Ingiliz “Oh No It’s PoK” grubunun Mono Tune çalışması oldu. Yaklaşık 1,5 dakikalık bu çalışma sadece Monotribe kullanarak hazırlanmış, DAW olarak Apple Logic 8 ‘de çok kanal olarak kaydedilmiş ve genel olarak hafif EQ, Delay ve Reverb ayarları çekilmiş.
Ortaya çok sade, ancak dinlemesi çok keyifli bir yapıt çıkmış. Şarkının kendisi kadar low-budget bir klip de çekmişler tabi, abuk ve trip bir şey olmuş.
Dinleyiciye olduğu kadar, kolay analiz edilebilir yapısı itibariyle icra edenlere de farklı bir tat ve heyecan sunmuş.
Uzun lafın kısası, Oh No It’s Pok ‘tan Düşük Bütçeli Mono Tune, sizlerin de sevecegini düşündüğüm underground bir çalışma.
O zaman, birlikte dinleyelim.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.