Bugüne kadar fragmanda verilen üç beş parça görüntüyle bir şeyler çıkarmaya çalıştık, kafa yorduk, fragmanı güzel de film patlarsa diye korktuk – tedirginlik içinde bekledik. Ve IT geldi – bizler de tabii ki gidip izledik ve inceledik.
Filmi izlememişler için, bir kaç spoiler içerir, bu nedenle izledikten sonra okumanızı tavsiye ederiz.
Ilk fragman yayınlandığında da bir yazı ile genel durumu, beklentilerimizi ve korkularımızı paylaşmıştık. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki yönetmen Andres Muschietti ‘nin elini ayağını öper, teşekkürü borç bilirim. Mükemmel bir film çıkarmış ki IT – korku filmleri arasında en büyük açılışı yapan film olarak bir rekora imza attı bile. Daha nice rekor ve ödülleri de beraberinde getirecek gibi.
Öncelikle şunu belirteyim, oturduk ve film başlarken “+15” ve “Olumsuz örnek oluşturabilecek davranışlar” logoları çıktı doğal olarak. Kim hangi akla hizmet sınıflandırmış bu filmi bilemiyorum, yurt dışında yeni IT filmi R Rates ve +18 olarak izletiliyor. Garip bir şekilde kültür sanat yetkililerimiz +18 olacak kadar korkunç görmemişler filmi – ama neye gçre değerlendirmişler bilemiyorum çünkü korkunç ve gore bir film olduğunu söyleyebilirim.
Tabii olarak – filmin mayası güzel. Son dönemlerde küreselleşmenin etkisiyle her geçen gün daha populist bir tavır takınan sinema ve edebiyat endüstrisi, korku yapıtları konusunda oldukça kısır bir dönem geçiriyor ve halen de geçirmekte. Sinema sektörü korku ‘dan biraz uzaklaşıp daha çok gerilim senaryolarına ağırlık verir oldu. Gravity gibi çok acayip ve güzel psikolojik gerilim filmlri izledik ancak korku genresi yerinde saydı. Bunun nedeninde Sinema ‘dan ziyade edebiyat dünyasının bu konuda yetersizliği göze batıyor, korku alanında yeni yazar ve kaliteli yapıtlar bulmak gerçekten çok zor – sinema endüstrisi ‘nin eline malzeme gelmiyor – hal böyle olunca da yeni nesil korku filmleri ‘nin senaryosu alabildiğine populist beş para etmez hollywood senaristlerinin eline kalıyor. Stephen King, Clive Barker, Dean Knootz gibi üstatları özler hale geldik – geri dönüp kitaplarını tekrar tekrar okuyoruz.
IT ‘i izlerken, o özlerdiğim old-school horror senaryosunu izlemek baya oldukça keyif verdi. Fantasik, psikolojik, gore – hepsi o kadar güzel ve ayarlı bir şekilde ayarlanmış ki ideal bir korku filmi olmuş diyebiliriz. Mini Series ‘de kitaptaki bir çok sahne çıkarılmıştı – şimdi daha uzun bir filmde kitaba daha sadık bir senaryo ile karşı karşıyayız. Kitaptan aşina olduğumuz bir çok sahne eklenmiş – ancak eski mini series ile tanıyanları güzel süprizler bekliyor.
Atmosfer ustalıkla ayarlanmış – karanlık bir atmosferde geçiyor – ancak karanlıktan kastım yanlış anlaşılmasın, Zack Synder filmlerindeki gibi filtre ile verilen bir atmosfer değil bahsettiğim. Rengarenk ortam ve sahneler de var ancak depresif hava, gerek sessizlikle, gerekse senaryodaki ağır hava ile verilmiş. Yemyeşil çimler arasında oynayan çocukları izlerken bile tel gibi geriliyorsunuz. Bu filmde hiç bir mutluluk kalıcı değil, herşey anlık ve çok uzun sürmüyor. Izleyici ‘ye kendini iyi hissettirecek kadar uzun – ve hayallerini yıkacak kadar da kısa.
Muschetti ‘nin yönetmenliğinde korku genre ‘sinin en can alıcı teknikleri çok güzel bir şekilde harmanlanmış. Bill, kardeşi Georgie ‘nin odasında hatıraları yad ederken kamera oda kapısına doğru salınıyor – hah diyorsunuz bir yerden bir şey çıkacak patlayacak – ödüm bokuma karışacak. Ancak sonradan farkediyorsunuz ki, kapının önünde bir şeyin hareket ettiğini gölgenin hareketinden anlıyorsunuz. Başta arkaplan ile iç içe geçmiş gibi görünüyor ve dikkatinizden kaçıyor, ancak ne zaman hareket ederse o zaman anlıyorsunuz. Çok sinir bozucu bir sahneydi.
Beverly March ‘in lavabo ‘dan kan fışkıran sahnesi beni en çok etkileyen sahnelerden biriydi. Çoğu eski moda korku filmlerinde bu tip korkutucu deneyimlerde gerçeğin halüsinasyon ile ayrımını nasıl yapacağınıza kafa yorarsınız. Bir şekilde açıklamasını yapabildiğiniz – ve bu açıklamaya inandığınız takdirde deneyim artık korkutucu olmaktan çıkar. Ama Beverly ‘nin yaşadığı sinir bozucu derecede fiziksel ve beyniniz otomatik olarak bir çıkış yolu ararken yaşananın gerçekliğiyle baş başa kalıyorsunuz – çünkü fizilsellik bunu soyut bir kavram olmaktan çıkarıp somut hale getiriyor. “Benim başıma gelse ne yapardım” diye düşündüğünüzde “abi idare ederdim ya” denmeyecek, “altıma sıçıp sonra ölürdüm” ‘dedirtecek türden bir sahneydi.
Filmdeki ebeveyn ‘ler kafadan sorunlu – adamın canını sıkıyor rahatsız ediyor. Pedofil baba ‘dan işkenceci baba ‘ya, fazla koruyucu aileden kaybından kafayı yemiş ebeveyn lere kadar herşey var – senaryo ‘nıun karanlık ve huzursuz bir hava hakim. Karakterler bile evlerine dönünce huzur bulamıyorlar – siz nasıl bulasınız.
Genel olarak empati yapılığında insanı çok rahatsız eden bir film olmuş – olması gerektiği gibi. Genel olarak çocukların ölümü populist yapıtlarda bir tabudur, bu tabu kalkmış – çocuklar bizzat korku ‘nun ve deneyimlerin merkezine alınmış. e kitap da öyleydi ama, kitabı tabulara göre şekillendirmediklerini görmek güzel oldu.
Fragmanları ise takip ettim – etmez olaydım. Vakti gelmişken iki konduralım – arkadaş 2-3 fragman izliyorsunuz filmi izlemiş gibi oluyorsunuz, bütün key sahneler “aa ben bunu izlemiştim” hissiyatıyla geliyor size. Sade ve teşhir etmeyen bir fragman ile tanıtımlar yapılmalı diye düşünüyorum. Bu çerçevede “biliyor olma” hissi – bilmiyor olsam bile – çok can sıkıcıydı. IT, gene bir çok filme göre fragman konusunda diğer yapıtlar kadar cömert değildi – ama olanı bile keyif kaçırmaya yetti. Şurada size iki kelam edecek olmasam – hayatta izlemem şu nalet kısa şeyleri.
Pennywise ‘in karakter tasarımına 10 puan vermiştik, kendisini oynayan Skagard ‘a da ayrıca bir 10 puan veriyoruz. Çok güzel bir oyunculuk. Pennywise ‘a çok güzel hayat vermiş ve bu kadar üzerinde uğraştıkları karakter dizaynı boşa gitmemiş. Bunun dışında Georgie ‘yi oynayan velede bir çift sözüm var – karanlıkta karşıma çıkmasın – gözüme görükmesin. Bu kadar tatlı bir çocuk olup böyle korkunç olunur mu.
Ortamlar çok iyiydi, ama daha iyi olabilir dediğim tek bir şey vardı – o da evin yeriydi. Eskiden orman ‘ın içinde kanalizasyon ‘un döküldüğü yerde bulunuyordu Pennywise ‘in evi. İçine girenler için yerleşim alanlarından uzak, direk bir lure mekanı. İçine girseniz ve çığlık çığlığa kalsanız – kimse sesinizi duymaz. Bunu bilmenin verdiği bir agirlik vardı. Yeni filmimizde bu ev, sokak ortasına koyulmuş durumda – sağında solunda komşusu olan bir sokak yani. Icerde bir aksiyon olsa herkesin rahatlıkla duyabileceği bir ortam – şüphenilmeyecek bir yapı gibi değil. Bu noktada ortalık yıkıldı patladı, bi komşu noluyor burda polisi arayayim şunu yapayım demedi mi?
Bunun haricinde, ebat ve ölçek öğesinin korku atmosferi yaratma konusunda çok ince bir matematikle hesaplandığından şüpheleniyorum. Pennywise, makara sahnesinde projeksiyondan fırladığında ebat çok iyi ayarlanmış. Insanı korkutacak kadar büyük – ancak umutsuzluğa düşürmeyecek kadar da büyük değil. Aynı şekilde Beverly ‘yi yakaladığında mountainvari cüssesiyle, tepeden bakıyor, korkunç bir dominantlık var.
Rotten Tomatoes ‘da 87% olarak rating almış – daha fazlasını hak etse de bir korku filmi olarak çok güzel bir rating. Metacritic ise 70 de kalmış. Genel olarak puan düşürek kritiklere baktığımda genel uzlaşılan nokta ‘nın filmin korku filmi klişeleri ile dolu olması gösterilmiş – bu modern kritikleri hiç anlayamıyorum. Sürekli bir özgünlük arayışı içerisindeler ve bazı şeyleri kaçırıyorlar gibime geliyor. Örneğin, korku filmlerinde illa birilerinin tek başına bir yerlere gittiğini bilirsiniz – ve size saçma gelir. IT ‘de de çocuklar sık sık ortamlarda yalnız kalıyor ancak Pennywise ‘in provokasyonları ve bu küçük çocukların kafalarının karıştırılması ilginç bir şekilde izleyiciye de aktarılmış – öyle ki çocukların gerzeklikten değil şaşkınlık ve kafa karışıklığından sürekli ayrıldıklarını hissedebiliyorsunuz. Ilk defa klişe bir olgu beni rahatsız etmedi. Bunun dışında genelde patlayan sahnelerde hızlıca sona ermesini beklersiniz – ama sahneler devam ediyor ve ilk korku yerini amansız bir gerginliğe bırakıyor – bu çerçevede de oldukça iyi ayarlanmış.
Bunun haricinde, ebat ve ölçek öğesinin korku atmosferi yaratma konusunda çok ince bir matematikle hesaplandığından şüpheleniyorum. Pennywise, makara sahnesinde projeksiyondan fırladığında ebat çok iyi ayarlanmış. Insanı korkutacak kadar büyük – ancak umutsuzluğa düşürmeyecek kadar da büyük değil. Aynı şekilde Beverly ‘yi yakaladığında mountainvari cüssesiyle, tepeden bakıyor, korkunç bir dominantlık var.
Kısacası, korkmaktan korkmayanlara, eskilere özlem duyanlara – ve güzel bir korku filmi özleyenlere – kesinlikle gidip izleyin. Umarım yeni IT, kırdığı rekorlar ve yakaladığı başarılarla eski usül korku filmlerini yeniden hortlatır, ve daha güzel yapıt ve filmlerle zevkten dört köşe oluruz.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.