Bu hafta Arcane Cosplayer Röportajları serisinde güzel ve yetenekli kadınlardan sıkılmış olabileceğinizi düşünerek, sizin için bir o kadar düzgün ve yetenekli adamlarla da sohbet etmeye karar verdik. Malum, cosplay ortamı zaten böyle insanlarla dolu olduğundan tercih yapmak epey zordu ancak sonuçta bu röportajda Mustafa Seto Kayra ile konuşmayı seçtik. Bir sürü çok keyifli fotoğraf da çıktı ortaya, her zamanki gibi kazançlı çıkan Arcane oldu.
Bize biraz kendinden bahseder misin?
Ben 19 yaşında sene kaybından lise okuyan bahtsız bir gencim. Aslında baya avantajlıyım da, yaşlanma problemim yok. Çok yönlüyüm denilebilir, ilgilendiğim birçok alan var. Film ve dizi geek’iyim, cosplay’e başlama hikayem de buradan gelir aslında. Çizgi roman hastası, obsesif, şair, ufak çaplı yazar, edebiyat, tarih, din, bilim kurgu, fantastik macera, polisiye manyağı, iyi bir müzik dinleyicisi bir genç adamım. Daha çok yönüm var açıkçası ama aklıma gelen ve en çok zaman ayırdığım alan bunlar cosplay haricinde.
Oldukça dolusun ve fantastik kültürün her yönden içindesin. Seni cosplay’e başlamaya iten bu ilgi alanların mı oldu?
Evet, aslına bakarsanız geek olduğumu uzun zamandır biliyorum ve izlediğim filmlerde Comic-Con’u ve cosplay’i görmüştüm. Cosplay’i başlarda çok saçma bulmuştum ama el işi yönünü henüz bilmiyordum. Cosplayer’ların kostümleri kendileri yaptığını duyduktan sonra benim için büyük ölçüde saygı kazandı Cosplay. İzlediği film ve animasyonlardan, çizgi romanlardan çok etkilenen bir çocuktum ve açıkçası küçükken dikiş yapmayı öğrendiğim zamanlarda, evde bulduğum alet edevatlarla sürekli etkilendiğim o karakterlerin kostümünü ya da silahının bir parçasını yapmaya çalışırdım. O zamanlar bile karakterimin roleplay’ine çalışır, repliklerini ezberlerdim. Aslında beni başlamaya iten şey gerçekten bu oldu.
Bu durumda sanırım sana “Craft mı tercih ediyorsun, hazır köstüm almayı mı?” diye sormama gerek yok. Belli ki cosplay’in en sevdiğin yanı kendi kostümlerini yapmak. Peki hazır kostüm almak konusunda ne düşünüyorsun? “İsteyen kostümünü istediği şekilde edinir, maksat eğlenmek.” mi dersin yoksa “Hazır aldıktan sonra anlamı kalmıyor.” diye mi bakıyorsun?
Ben ikisine de katılıyorum ama aslına bakarsanız hazır kostüm almak beni hiç eğlendirmiyor. Benim için cosplay’in amacı el işi ile uğraşıp kostümünü yapmak ve yeni çözümler üretmek, karakterine özgün şeyler katmak, kafa yormak. Hatta çoğu kişiye sorarsanız kostümü yapmanın giymekten daha eğlenceli olduğunu söyler. Çok uğraşıp usananlar tam tersini söyleyebilir tabii ki. Hazır kostüm alanlar da eğlensin, ben de bunu isterim ama benim için o cosplay değil, daha çok kostümlü balo yada partiye katılmak gibi bir şey. Biraz cosplay’den çıktığını düşünüyorum. Yine de eğlenmelerine bir mani yok. Dediğim gibi benim için eğlencesi biraz kaçıyor. Zaten Türkiye’de el işi ile kostüm yapan çok az insan var. Çoğu birkaç parçasını yapıp terziye ya da başkalarına veriyor, kimisi annesine diktiriyor. Bu da güzel, en azından tam olarak hazır değil. Ama ben cosplay’de herkes yabancı ülkelerdeki gibi kendi bir şeyler üretsin isterim. Yani aslında eğlence birinci planda ama emek ve üretkenlik benim için çok önemli.
Craft’ın senin için ve cosplay için önemini anlıyorum, ki dediğin gibi eğlenceli olduğuna da eminim. Fakat bu kadar keyifle anlattığın yapım sürecinin zor ve can sıkıcı yanları da oluyordur. Kostüm hazırlarken yaşadığın en zor, kötü ya da komik anın nedir?
Aslında hatırladıkça güldüğüm anım, eva’yla tanışmam oldu. Bir oyun fuarına 5 gün kalmıştı ve ben hiç uyumadan o kostümü bitirmeye çalışıyordum. 5. günün şafağında, elimde falçata eva kesiyordum ve bir haftadır uykusuzdum. Elim artık işaretli yeri kesemeyecek gibiydi. Aynen şunu söyledim: “Bir daha eva ile kostüm yaparsam…. Bir daha bu kadar geç bırakırsam… Ulan kaç gündür ebem ***, bu neymiş böyle be!”. O gün hiç komik değildi çok sinirliydim ama aklıma geldikçe gülüyorum. Kostüm yetişmedi ve devamını fuar alanında bir 5 saatlik çalışma ile bitirdim. Ama cidden eğlendim ve çok şey öğrendim. Sanırım bir kostümü yaparken en önemli şey cosplayer’ın zamanını çok iyi ayarlaması ve üşengeçliğe kesinlikle yer vermemesi.
Anladığım kadarıyla ‘crafter’ın eli’ diye paylaşılan fotoğraflar da senin yaşadığın gibi onlarca maceranın sonunda çekiliyor. Gerçekten saygı duyulacak bir çaba. ‘Fuara yetiştirmek’ konusu açılmışken, aslında bununla ilgili iki soru birden sormak istiyorum. En çok keyif aldığın etkinlik hangisi oldu ve bir etkinliğin senin için iyi geçmesini sağlayan en önemli detaylar hangileri?
Tabii ki, Gfa ve Torucon. En çok eğlendiğim ise Halicon oldu. İlk etkinlikleri olmasına rağmen onlar da çok iyiydi. Çok iyi davrandılar, ücretsizdiler, insanlarla beraber eğlendiler. Etkinlik sahibi olarak egoist değillerdi ve kurdukları stand’ların parası yardımlara gidiyordu. Bu benim hem gözümü yaşarttı, hem de mutlu etti. Resmen benim istediğim gibi kurgulanmıştı. Tabii ki büyük con’lara göre eksikleri vardı ama yaptıkları ilk işten bunun çıkması çok iyiydi cidden. Benim için bir etkinliğin iyi geçmesini sağlayan en önemli detay insanların mutlu olduğunu, eğlendigini görmek. Aslında ben etkinlikler kötüyse bile bunu anladığımda ve insanları mutsuz gördüğümde eğlendirmeye çalışırım ve bunu yaparken acayip eğlenirim de. Bu yüzden herkesin mutlu olduğu etkinliklerde eğlenemiyorum çok. Herkes zaten eğleniyor. Aslında genel olarak etkinliğin iyi geçmesini sağlayan şey kesinlikle katılımcının karakterli ve sığ olmayan bir kitleden oluşması.
İnsanları mutlu görünce mutsuz olup, mutsuz görünce mutlu ettiği için mutlu olan biri… Tek cümlede toplamak bile ilginç oldu. Farklı ve keyifli bir karakterin var, orası açık ama insanları o etkinliklerde mutsuz eden bir şeyler olmalı ki sen de onların yüzünü güldüresin. Sence onları mutsuz eden etkenler neler? Bir etkinlikte karşılaşılabilecek rahatsız edici durumlara örnek verebilir misin?
Bu mutsuz grubu beşe ayırabiliriz. Bir; ilk etkinliği olup kimseyi tanımadığından çekingen olan grup. İki; kostümünün eksiği yüzünden morali bozuk cosplayer grup. Üç; birilerinden ‘sığ’ düşünceler işitmiş olanlar ve yargılarını tükürükleriyle cosplayer arkadaşlarıma bağıran, düşüncesiz Cosplayer ya da katılımcı kişi. Dört; o gün etkinliğe geç kalan kişiler . Beş; etkinliğin hareketsizliğini ve eksikliklerini beğenmeyip boş boş dolaşanlar. Bense bunları elimden geldiğince (kendim aynı problemleri yaşamadıysam) etkinliğe döndürmeye çalışan çatlağım. Tabii gönül isterdi ki bir etkinlikte sadece bunlar moral bozsun ama daha fazlası da oluyor. Mesela sapık fotoğrafçılar, dışarıdan gelen sapık katılımcılar, insanların moralini ve sinirini bozmak için orada bulunanlar.
Bunlardan özellikle iki tanesini biraz açmanı isteyeceğim şu noktada: ‘Sığ düşünceler işitmek’ nasıl bir durum, ne gibi yargılarla karşılaşılıyor ve sapık fotoğrafçılar ile katılımcılar sorunu sence nasıl aşılabilir? Çünkü gördüğüm kadarıyla ilki moral bozsa da ikincisi özellikle insanları sevdiği şeyi yapmaktan alıkoymaya başlayacak kadar büyük bir sorun haline geliyor.
Sığ düşünceler şunun gibi: Gidip cosplayer’ın suratına “Merhaba arkadaşım, kostümün b*k gibi, şimdi iyi eğlenceler.” demek. Bunu direkt bir iki arkadaşımda yaşadım, hem de buna benzer cümlelerle çok ciddiyim ve cidden iğrenç bir durum. Bir de sanaldan atıp tutarak evde moral bozanlar, ya da fazla havalı davranan cosplayer’lar var. Sapık fotoğrafçı ve katılımcı problemi ise bu kültürün biraz daha oturması ve ortamdaki herkesin belirli şeylere uygun davranması ile çözülebilir. Her şeyden önce daha fazla güvenliğe ihtiyaç var ve herkesin düşüncelerini, rahatsız olduğu şeyleri iyi bir iletişimle aktarması da bu problemi çözme yönünde olumlu adımlar olur diye düşünüyorum.
Umarım yakın zamanda doğrudan çözülemese bile en azından büyük oranda engellenir. Sadece insanların etkinliklerden keyif almasının önünde bir engel değil, daha da önemlisi doğrudan hak ve özgürlüklere saldırı niteliğinde bir durum olduğu açık. O zaman gittikçe daha fazla olumsuz durumdan bahsettiğimiz sohbeti güzel bir yerde noktalamak adına klişe sorularımdan biriyle bitiriyorum: Şimdiye kadar en sevdiğin kostümün hangisiydi ve neden senin için özel?
Aslında kostümleri ayırmam pek mümkün değil hepsi çocuğum gibi. Yazarın yazdıkları gibi pek ayrılmaz birbirinden. Ama animasyon aşığı biri olarak tabii ki cevabım Flynn Rider ve Aladdin, sonra da Batman çünkü en çok uğraştığım o oldu. Flynn rider’ın önemi ise Tangled animasyonunu çok sevmemle ilgili.
Seninle tanışmak çok keyifliydi, hem sohbet hem de kareler için teşekkür ederiz!
Ben de çok teşekkür ediyorum.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.